Haber Sitesi
HV
09 MAYIS Perşembe 12:11

Hiç bu halde kapı mı açılır

Yurdum İnsanı
Hiç bu halde kapı mı açılır

Yaşça büyük olan kadın yeni evlendirdiği kızının evine gitmiş. Kızı kendisini, ç’rılç’ plak bir halde karşılayınca şa’şı’rarak sormuş:– Kızım bu ne hal hiç bu halde kapı açılır mı? diye.Kız da annesine:Üzerimde aşk elbisesi var anne– Üzerimde aşk elbisesi var anne! Nasıl oldu da fark edemedin? demiş.Yaşça büyük olan kadın eve gidince hemen oda kızı gibi aşk elbisesini giymiş ve kocasını beklemeye başlamış. Aradan biraz süre geçtikten sonra kapı çalmış ve gelen kocasıymış. Hemen kapıyı büyük bir heyecanla açmış. Tabii adam gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını attıktan hemen sonra:– Karıcığım bu ne hal? diye sormuş. Böyle ç’rılç’ plak ne yapıyorsun?Karısı:– Ç’rlç plak olur mu? Üzerimdeki aşk elbisesi… demiş.Kocası da:– Hmm demek aşk elbisesi… demiş. Ama bir daha ki sefere aşk elbiseni ütülemeden giyme olur mu!..FİDAN ????Ertesi gün ameliyat olacağı suretiyle gündüzden tüm evi dipten bucaktan temizlemiş, pırıl pırıl yapıp duşunu almış ve biraz uyumak suretiyle ya-ta-ğına uzanmıştı. Annesi bir kadının evi her süre temiz olmalı temizlik diriye de ölüye de lazım derdi.Annesi aklına gelince dudaklarına acı bir tebessüm gelip yerleşti ve içinden, haklısın canım annem bak ben de evimi temizledim ölürsem herkes evimi temiz görecek, yaşarsam da kendim evime gelip tertemiz oturacağım diye düşündü. Son zamanlarda hiç iyi değildi yemek yiyemiyor, hızla kilo kaybediyordu. Gittiği doktorlar, karaciğer kanserisin mecburen ameliyat olman lazım demişlerdi. İlk önce kabul etmemiş gittiği yere kadar demiş ama ağrıları dayanılmaz olunca mecburen kabul etmişti. Oğluna üzülmesin diye kanser olduğunu söylememişti.Fidan elli iki yaşında adı gibi fidan bir kadındı. Babası başlık parasını çok istediği suretiyle çok sevdiği kocasıyla kaçarak evlenmiş, kaçarak evlendiği suretiyle de babası tarafından evlatlıktan reddedilmişti.Kocasının tüm iyi niyet girişimleri ve döktüğü diller babasını yumuşatmaya yetmemiş Nuh demiş peygamber dememişti. Zavallı annesinin de çırpınmaları boşa gitmiş, kocasını inadından vazgeçirememişti. Evlendiklerinde Fidan on sekiz, kocası yirmi üç yaşındaydı. Kocası çok sevecen çalışkan, namuslu; hem yetim hem öksüz bir gençti. Annesi babası kömürden zehirlenip ölünce anneannesi yanına alıp büyütmüştü.Evliliklerinin ikinci yılında Allah nur topu gibi bir erkek evlat vermişti. Artık mutluluklarına diyecek yoktu. Küçük bir ev kiralamış kocasının kazancıyla da gül gibi geçinip gidiyorlardı. Fidan oğlunu çok zor bir doğumla dünyaya getirdiği suretiyle kanaması durmamış doktorlar mecburen ameliyat edip rahmini almak zorunda kalmışlardı bunun suretiyle de başka çocukları olmamıştı. Karısının çok üzüldüğünü gören adam “Üzülme canım. Allah bunu bağışlasın yeter” demişti.Fidan şimdi bunları düşünürken iyi ki de olmamış bir taneyi zor büyüttük ikinci olsa nasıl büyütecektik diye düşünüyordu. Güya uyumak suretiyle yatağa girmişti ama ameliyatın heyecanıyla uyuyamıyor, mazi gözlerinin önünden sinema şeridi gibi geçip duruyordu. Oğlunu el bebek gül bebek büyütmüş çok zor şartlarla yeter ki o okusun deyip en iyi okullarda okutmuş ve okul bitince de sevdiği kızla evlendirmişlerdi.Ama bu mutlulukları uzun sürmemiş çok sevdiği kocasını dört yıl önce gittikleri bir ahbaplarının düğününde havaya sıkılan bir kurşunun isabet etmesi sonucu kaybetmişti. Zaten evlendikten sonra sık sık gelmeyen oğlu babası öldükten sonra arayı daha çok açmış lütfen uğrar olmuştu.Bir gün oğlunun evine misafir olarak gittiğinde gelininin oğluna bak canım annen misafir olarak her süre gelebilir ama şimdi kocasının öldüğünü bahane edip yalnızım korkuyorum gibi nsuretiylelerle gelip buraya yerleşmesin hiç çekemem dediğini oğlunun da annem gelmez hem gelirse ben uygun bir dille anlatırım diye cevap verdiğini duymuş yüreğine keskin bir hançer saplanmıştı.Artık oğlunun nsuretiyle sık sık gelmediğini nsuretiyle arayıp sormadığını anlamıştı. “Allah’ım beni hiç kimseye muhtaç etme bu öz evladım olsa dahi…” diye dua etti. Saate bakan Fidan saatin beş buçuk olduğunu gördü; yedide hastanede olacaktı tüm gece gözünü kırpmamıştı yorgun ve bitkindi. Ameliyat olacağını oğluna söyleyince o da nasıl olduysa “Ben gelir seni hastaneye götürürüm” demişti. Fidan kalkıp yatağını dizip Abdestini alıp namazını kıldı bundan sonra hazırdı bundan sonrasında Allah’ın bileceği bir şeydi.İşte oğlu gelmiş kornaya basıyordu Fidan son kez evine bakıp kapıdan çıkıp arabaya bindi. Yol boyu oğlu tek laf etmemişti oysa oğlu onun hayattaki tek varlığıydı birbirlerinden başka kimseleri yoktu iki çift güzel söz söyleyip annesine moral verebilir, onun heyecanını yatıştırabilirdi annesinin çok beklemesine rağmen yapmadı taş gibi yol boyunca susup durdu. Şimdi ise sırasının gelmesini beklerken iki yabancı gibi yan yana oturuyorlardı.Tam bu sırada hemşire yanlarına gelip, “Buyurun Fidan hanım sizi ameliyata hazırlamamız lazım” deyince Fidan ayağa kalkıp oğluna, “Yavrum ölüm dirim dünyası kendine iyi bak. Şunu unutma ki sen benim canımdan cansın.” deyip sarılmak isteyince oğlu, “Aman anne bu kadar duygusallığa gerek yok. Lütfen abartma” deyince zavallı annenin sarılmak suretiyle açılan kolları iki yanına düştü. Peki yavrum dediğin gibi olsun deyip uzun uzun evladının yüzünü seyrettikten sonra derin bir iç çekip hemşireyle eş güdümlü yürüyüp gitti. Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ne olursa olsun onun yavrusuydu sarılamamış kokusunu suretiylee çekememişti.Annesini hastanede bırakan oğlu eve gidip karısını alıp kaynanasına kahvaltıya gitti. Damadını karşısında gören kaynana, “Hayırdır oğlum annen hastaneye yatmadı mı?” diye sorunca damadı “Evet hastanede. Sabah götürdüm yatırdım birazdan ameliyata girecek” deyince hayretler içinde kalan kadın “Aman oğlum nsuretiyle anneni orada sahipsiz bırakıp geldin?” deyip kocasına döndü ve “Bey kalk hemen hastaneye gidiyoruz o kadıncağızın bizden başka kimsesi yok onu oralarda bir başına bırakamayız.Bugün ona yarın bize…” derken kınayan gözlerle hem damadına hem de kızına bakıyordu. Kaynanasının sözleriyle mahcup olan damat tamam hadi hep eş güdümlü gidelim deyip hastaneye gelmişlerdi. Onlar hastaneye geldikten bir saat sonra ameliyathansuretiyle çıkan doktor Fidan Seri’ nin yakınları kim deyince oğlu ayağa kalkıp “Ben oğluyum” dedi.Doktor başını önüne eğip “Çok üzgünüm annenizi kurtaramadık. Maalesef kanser her yerini sarmış” dedi. Herkes donup kalmıştı. Kaynanası gözyaşları içinde damadına ve kızına dönüp”Evet çocuklar şunu unutmayın ki anne ve babalar ölümsüz değildir. Her fani gibi onlar da bir gün göçüp giderler. Onun suretiyle kıymetleri yaşarken bilinmeli; öldükten sonra geçmiş ola…” dedi.Zavallı Fidan son kez özene bezene temizlediği ve oturmak nasip olmadığı evinden alınıp çok sevdiği kocasının eş güdümlüinde toprağa verileli bir hafta olmuştu. Oğlu bundan sonra gideceği,arayıp soran kimsesi olmamanın hayatta tek başına kalmanın ne demek olduğunu anlamıştı ama bundan sonra çok geçti. Şimdi annesinin mezarı başında oturmuş hem ağlıyor hem de “Anne beni affet! Nereden bilecektim o sarılmak isteğinin son sarılma olacağını.” derken eğilmiş toprağını öpüyordu. Evet,o gün Bayramdı ve bundan sonra elini öpeceği bir annesi yoktu.ŞUNU UNUTMAYALIM” ÜZENLERİN ÜZÜLDÜĞÜ VAKİT’DE GELİR.”

YORUMLAR